Anne-babalar elbette çocuklarını (ve birbirlerini) çok sık dinliyorlar, ama nasıl? Kişilerarası iletişimde birbirimizi dinlerken ve kendimizi ifade ederken bazen farkında olmadan “iletişim engelleri” kullanırız. Bu da, iletişim kurduğumuzu zannederken aslında boşa kürek çekmek demektir. Bu ‘engeller’, karşımızdaki kişiyi (sadece çocuklarımız değil) ‘dinlerken’ iletişimin önünü tıkayan, yani karşımızdaki kişinin daha çok şey anlatmasını engelleyen unsurlardır. Önemli olan, bunlardan tamamen kurtulmak değil, ama bu engelleri en aza indirmek. Bu engelleri, bu konunun uzmanları da dahil her insan bazen ister istemez kullanıyor. İletişim engelleri, iletişim hataları kadar ‘yıkıcı ve zararlı’ değildir. Ama, ‘kardan zarar’dır!!
Karşımızdaki kişinin bize daha çok şey anlatmasını, kendisinin dinlendiğini/anlaşıldığını hissetmesini, karşılıklı olarak iletişim kurmayı, ve en önemlisi de karşımızdaki kişinin kendi sorunlarına kendi çözümlerini bulmayı öğrenmesini (özdenetim/kontrol) istiyorsak, bu iletişim engellerini tanıyarak mümkün olduğunca kullanmaktan kaçınmak gerekiyor.
Bir başkasının bir sorununu dinleyen (o anda danışman rolünü oynayan) kişilerin tutumu çoğunlukla şu şekilde olur:
- yanlışı düzelt
- doğruyu/çözümü göster
- sorunu çöz
Oysa, sorunun asıl sahibi, dinleyici/danışman olan kişi değildir. Sorun ve bu sorunun çözümlenme sorumluluğu, sorunu aktaran kişiye aittir. Sizden çoğu zaman beklenen tek şey, sorununu anlatan kişiyle mümkün olduğunca empati kurarak iyi bir dinleyici olmanızdır. İletişim engelleri ise, aradaki empatik bağın kırılmasıdır.
Çocuğunuz kendi yaşadığı bir sıkıntıyı sizinle paylaşmak istediğinde onu dinlerken aşağıdaki iletişim engellerini kullanmak, onun kendisini “anlaşılmamış” hissetmesine yol açacak, kendini daha fazla ifade etmesini engelleyecek, ve iletişimin önünü tıkayacaktır. Ama siz çocuğunuza ait sorunu “onun adına” ve “onun yerine” çözmek istiyorsanız, “çocuğunuzun sorun çözme becerisi kazanmasını” ve sizden bağımsızlaşmasını/bireyleşmesini önemsemiyorsanız, aşağıdaki iletişim engellerini kullanmaya devam edebilirsiniz!!
Örneğin çocuğunuz okuldan gelince size şöyle dedi:
“Anne/baba, bugün okulda kavga ettim”
**İlk düşünmeniz gereken: Sorun kime ait, kimin sorunu? Dolayısıyla bu sorunu çözme sorumluluğu kime ait? (bu örnekte, açık bir şekilde sorun çocuğunuza ait…)
En fazla kullanılan 10 iletişim engeli:
1.Emir vermek, yönlendirmek, uyarmak, gözdağı vermek:
Anne/baba: “Bir daha sakın kavga etme, bir daha duyarsam....”
Çocuğun olası tepkisi: “Peki, etmem” (iletişim koptu! Yine benzer birşey yaşayacak olursa muhtemelen anne-babasından gizleyecek)
Veya “Edeceğim” (iletişim muhtemelen bir tartışmaya dönüşecek!)
2.Ahlak dersi vermek:
Anne/baba: “Bu yaptığın çok kötü, sana yakışmıyor”
Çocuğun olası tepkisi: (Utanç, suçluluk yaşayabilir. Daha fazla anlatmayı neden istesin ki? iletişim koptu!)
Veya “Ama....” (Kendini savunmaya geçti. İletişim muhtemelen bir tartışmaya dönüşecek!)
3.Öğüt vermek ve çözüm önerileri getirmek:
Anne/baba: “Keşke şöyle yapsaydın”
“Bence şimdi git ve arkadaşından özür dile”
Çocuğun olası tepkisi: (Çocuk anne-babasına “Ne yapayım, bana fikir verin” demedi ki!)
“Peki, dediğinizi yapayım” (iletişim koptu!)
Veya “Ama....” (Kendini savunmaya geçti. İletişim yine muhtemelen bir tartışmaya dönüşecek!)
4.Yargılamak, eleştirmek, suçlamak:
Anne/baba: “Sen böyle yaparsan tabii kavga çıkar”
“Arkadaşlarınla iyi geçinmeyi bir türlü beceremiyorsun”
Çocuğun olası tepkisi: (Sıkıntısını dinlemek yerine kendisini yargılayan anne-babasının bu tavrı karşısında utanç, suçluluk, değersizlik, ve öfke yaşayabilir. Bu duygular içindeyken daha fazla anlatmayı neden istesin ki? iletişim koptu!)
Veya “Ama....” (Kendini savunmaya geçti. İletişim yine muhtemelen bir tartışmaya dönüşecek!)
5.Övmek: Bir çok kişiye övmenin de bazen bir iletişim engeli olabileceğini kabul etmek zor gelebilir. “İletişim engeli”, diğer kişinin iç dünyasında neler yaşadığını (duygularını, düşüncelerini, vb.) anlayamadığımızın, yani onunla empati kuramadığımızın göstergesidir. Bu anlamda, kişi yaptığıyla gurur duyup kendini övmüyorsa, bir başkasının onu övmesi de iletişimin önünü tıkar. Böyle bir durumda övgü o kişiyi “anlamaya” yönelik değildir, çünkü o kişinin duygularından uzaktır, övgüyü yapan kişinin duygularını yansıtır.
Anne/baba: “Bravo, gereken cevabı vermişsin, iyi yapmışsın”
Çocuğun olası tepkisi: (“Sizce iyi mi yaptım, kötü mü yaptım?” diye sormuyor ki!! Anne-babasının bu tepkisi karşısında, muhtemelen “pişmanlığını”, “suçluluk duygusunu”, “üzüntüsünü” ifade edemez ve iletişim kopar)
6.Ad takmak, alay etmek:
Anne/baba: “Horoz musun sen ki kavga ediyorsun?”
“Aferin, bir dahaki sefer onun gözünü çıkart oldu mu?”
Çocuğun olası tepkisi: (Utanç, suçluluk, küçük düşme, aşağılanma yaşayabilir. Bu duygular içindeyken iletişimi neden devam ettirsin ki?)
7.Yorumlamak, analiz etmek:
Anne/baba: “Bence bu arkadaşını kıskandığın için kavga çıktı”
“Başkasına kızıp, arkadaşınla kavga etmişsin”
Çocuğun olası tepkisi: (“Sizce ben niye kavga ettim?” diye sormadı ki!
Sıkıntısını anlatırken kendi iç dünyası ve yaşantılarıyla ilgili “açıklama”dan çok, “anlaşılmak” istiyor. Yaşantılarının nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili yorum yapmak, analiz etmek, vb. onu duygularından uzaklaştırıp iletişimi kopartır.)
8.Yatıştırmaya, avutmaya çalışmak:
Anne/baba: “Boşver, yarın yine barışırsınız”
“Üzülme, herşey düzelecek”
Çocuğun olası tepkisi: (Emir kipiyle verilen bu “direktifler” karşısında “peki boşvereyim, üzülmeyeyim” demekle duygular hemen yatışabilseydi keşke! Anne-babasının “anlamaya” değil de yatıştırmaya/bastırmaya yönelik bu tavrı karşısında çocuk neden duygularını daha fazla ifade etme gereği duysun ki? İletişim yine koptu!)
9.Soru sormak, sorgulamak:
Anne/baba: “Kavga niye çıktı? Kim gördü? Neredeydiniz? Ne zaman? Sen ne dedin? O ne dedi?”
Çocuğun olası tepkisi: (Bir gazeteci veya dedektifmiş gibi, duygular yerine yaşantının somut gerçekliğiyle ilgilenen anne-babanın bu tavrı karşısında çocuk duygularının anlaşılmadığını, önemsenmediğini hissedecektir. Bu durumda, “iletişim” yerine “sorgu-sual” vardır ve sorular bitince iletişim de biter!)
10.Konuyu saptırmak:
Anne/baba: “Demek kavga ettiniz. O çocuğun dersleri nasıl? İnşallah bu dönem senin de notların yükselir....”
Çocuğun olası tepkisi: (Anne-babanın aklı başka yerde. Çocuğun anlatmaya çalıştığı konuyla hiç ilgilenmiyor bile. Böyle bir durumda çocuğun daha fazla kendisini ifade etmeyeceğini ve iletişimin kopacağını söylemeye gerek yok herhalde!)
Bunlar, sizi biraz şaşırtmış veya öfkelendirmiş olabilir. ‘Onu yapma, bunu yapma, ne yapacağım peki ben?’ diye düşünebilirsiniz... Çocuğunuz (veya eşiniz, vb.) ‘bir şey yapmanızı’ isterse, bunu söyleyecektir zaten (tabii eğer siz etkili bir şekilde dinlemeyi becerebildiyseniz). Sorununu anlatan kişinin öncelikli ihtiyacı, sizin onu dinlemeniz ve duygularını anlamanızdır. Sorununa çözüm de istiyorsa, bunu dile getirecektir zaten. Anne-babalar, çocukları bir sorununu anlattığında çoğu zaman hemen bir çözüm bulma arayışına girer (o zaman sen de şöyle yap, böyle yapma, vb.) ve hatta onun adına hemen birşeyler yapmaya girişir (okula gidip arkadaşıyla, öğretmenle konuşmak, vb.). Bu tür tepkiler, çocukların SORUN ÇÖZME BECERİLERİNİN GELİŞMESİNE, ÖZGÜVENİNİN GELİŞMESİNE, ÇOCUĞUN BAĞIMSIZLAŞMASINA, BİREYLEŞMESİNE, VE ÖZDENETİM GELİŞTİRMESİNE engel olur.
(siz işyerinde/komşunuzla,vb. kavga ettiniz, ve akşam eşinize anlatmaya başladınız. İlk cümlenizden sonra eşiniz ‘zaten hep kavga ediyorsun’, veya ‘şöyle yapsaydın daha iyi olurdu’,vb. dese kendinizi nasıl hissedersiniz? Ve daha çok şey anlatma iştahınız kalır mı??)
ÖZDENETİM/ÖZKONTROL !!!!!! Eğer özdenetim kazanmasını, kendi sorunlarına kendi çözümlerini bulmayı öğrenmesini istiyorsanız, tek yapmanız gereken, onu etkili bir şekilde dinlemek ve (eğer isterse) birlikte çözüm yolları aramaktır. DİLİNİZİ TUTUN, KULAKLARINIZI AÇIN!!...Ama çocuğunuzun tüm sorunlarını kendiniz çözmek istiyorsanız, tüm bu anlattıklarımı unutun gitsin!!!
Sorunun çözümünün sorumluluğunu çocuğa bırakmak, onun sorunlarını önemsememek anlamına gelmez. Elbette çocuğunuzun yaşadığı bir sorunu önemseyeceksiniz ve onun için endişeleneceksiniz, ama onun adına sorunu çözmeye giriştiğinizde ona iyilik yapmak yerine uzun vadede kötülük yaptığınızı unutmayın.
Anne-babalar, “senin için bir şey yapmamı ister misin?” veya “benim yapabileceğim bir şey var mı?” sorusunu çocuklarına daha çok sormayı öğrenmeliler. Gerçi bu soruya çocukların vereceği yanıt çoğu zaman “hayır” olur!! Ve bu yüzden anne-babaların, çocuklarının kendilerine muhtaç olmadan düşe kalka da olsa kendi sorunlarını çözebileceğine daha çok inanmayı, çocuklarının özgücüne daha çok güvenmeyi öğrenmeleri de gerekiyor.
İLETİŞİM HATALARI (İLETİŞİMİ KATLEDENLER!!)
Kişiler arası bir çatışmada, yangına körükle gidip işleri daha da zora sokmak istiyorsanız, aşağıda belirtilenleri yapabilirsiniz!!
1) Karşınızdaki kişinin söylediklerini önemsemeyin, dinliyormuş gibi yapın, birazdan konuşma sırası size geldiğinde söyleyeceklerinizi içinizden planlayın, veya söylediklerini dinlemeye değer bulmadığınızı açıkça (sözel yollarla ve beden diliyle) belli edin.
2) Sadece onun size ilettiği düşüncelere ve söylediklerine odaklanıp, bunların ardındaki olası duyguları gözardı edin. Çatışmayı bir ‘fikir kavgası’na dönüştürüp onu düşünsel olarak mat etmeye çalışın (fikirlerindeki açık noktaları, mantıksal tutarsızlıkları yakalamaya çalışın, vb.).
3) Karşınızdaki öfkelenmeden sakin kalmayı başarabiliyorsa, bunu onun ‘vurdumduymazlığına’ yorun, ve ‘eşit şartlarda’ kavga edebilmek için onun da öfkelenmesini sağlayın (öfkesini provoke etmek ve onu kızıştırmak için her türlü yolu kullanabilirsiniz)
4) Karşınızdaki sizden daha ‘öfkeli’ rolündeyse, daha sonra size yaptıklarından pişmanlık duyup vicdan azabı çekmesini sağlamak üzere, '‘masum ve çaresiz kurban” rolünü oynayın.
5) Eskiye ait ve çatışma konusundan farklı konuları da tartışmaya katın (eski defterleri karıştırın)
6) Karşı tarafın kendisini ‘suçlanmış’ hissetmesini ve kendisini savunmaya geçmesini istiyorsanız, ‘sen dili’ kullanın.
7) “Üzüm yemek yerine, bağcıyı dövmeyi/yenmeyi” hedefleyin.
8) Çatışma için zamanlamayı “iyi” ayarlayın. Örneğin, eşiniz/çocuğunuz tam evden çıkacakken, tam uyuyacakken, veya keyifle birlikte bir şeyler yaparken bir tartışma başlatın.
9) Tartışırken sürekli “niçin yaptın/yapıyorsun?” diye sorun.
10) Karşı tarafın yaptıklarına (veya yapmadıklarına) kendinizce nedenler bulun (“...çünkü beni sevmiyorsun, önemsemiyorsun, vb.”)
11) Karşı tarafın beynini okumaya çalışın (“sen aslında şöyle düşünüyorsun, vb.”).
12) Kendi konumunuzun üstünlüğünü (yaş, cinsiyet, para, bilgi, eğitim, vb.) sürekli vurgulayın.
13) Sıkıştığınızda orayı terk edin, veya içinize kapanın. Bırakın o kendi kendine bağırıp çağırsın.
14) O size saldırmadan siz kendinize saldırın ve kendi ipinizi çekin (“ben zaten rezil birisiyim, kendimden nefret ediyorum, vb.”).
15) Karşınızdakinin kendi beyninizi okumasını ve isteklerinizi/ihtiyaçlarınızı siz dile getirmeden anlamasını/hissetmesini bekleyin. Siz bunları dile getirdikten sonra ihtiyaçlarınızı gidermeye çalışırsa “artık iş işten geçti” deyin.
16) Felaket tellallığı yapın (“her şey kötüye gidiyor... hep böyle gidecek... ilişkimiz bitmiş..vb.”)
17) Bol bol “gereklilikler”den, “mecburiyetler”den sözedin (“şöyle olması lazım, böyle davranmalısın, böyle olmalı, böyle olmamalı, vb.)
18) İlişkide “Ya hep, ya hiç” ilkesine göre davranın (“beni ya seviyor, ya sevmiyor”, “bana her şeyini anlatsın, ya da hiç anlatmasın”, “bu ilişki mükemmel değilse, çok kötü demektir”, vb.)
Uzm. Klinik Psikolog Serhat TÜRKTAN (Eskişehir Aile Danışma Merkezi)