Aile Danışmanlığı Nedir

AİLE  DANIŞMANLIĞI/AİLE TERAPİSİNE GİDEN YOLDA AİLE KAVRAMI  VE AİLENİN İŞLEVLERİ, DANIŞAN HAKLARI AÇISINDAN BAŞVURUDA DİKKAT EDİLECEK KONULAR

Sosyal bir varlık olan insanoğlu soyun devamını sağlamak, birikimlerini gelecek kuşaklara aktarmak gibi maddi ihtiyaçlarını karşılamak, bunun ötesinde bağlanma, ait olma, güvenlik gibi duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için binlerce yıldır aile kurmaktadır. İnsanlık tarihi kadar eski aile olgusu, insanlığın geçirdiği psiko-sosyal değişimlerle birlikte yeni boyutlar kazanmaktadır. Geleneksel kadın, erkek, çocuk, ann, baba, evlat, büyükanne, büyükbaba, gelin gibi çekirdek aile ve geniş aile rolleri modern dünyanın gerekleri üzerinden yeniden şekillenmektedir. Endüstri devrimiyle birlikte kadınların işgücüne katılmaları, çocukların daha erken dönemlerden itibaren “okullaşmaları”, eğitim süresinin uzaması, kadın ve çocuk haklarının dünya çapında daha çok gözetiliyor olması, kent yaşamının getirdiği ayrıntılı ev düzenleri ve sosyal yaşantılar, hatta insan ömrünün uzaması, kadın ve çocuk ölümlerinin azalması, yapay döllenme gibi tıbbi yenilikler gibi pek çok değişim, aile rolleri üzerinde etki yapan faktörler arasındadır. Aile olgusunu ekonomi politik çerçevesinden etkileyen pekçok faktör bu yazının konusu olmayıp, burada “modern dünyada değişen aile” nin bu değişim sırasında yaşanan stresle baş edebilmesi ve psikolojik uyumu açısından aile kavramı, ailenin işlevleri aile danışmanlığı/aile terapisi ve danışan hakları açısından başvuruda dikkat edilecek konular ele alınacaktır.

              1. Aile Kavramı

Ruh sağlığı hizmetlerinde yaygın kabul gören sistem perspektifine göre aile bir geçmişi paylaşan, aralarında güçlü bir duygusal bağ bulunan üyelerin meydana getirdiği karmaşık bir yapıdır. Bu yapı üyelerin her birinin ve ailenin bütününün ihtiyaçlarının  karşılanması için stratejiler üretmekte ve bireyi içine alan en dar halkadan başlayarak geniş ailenin, topluluğun ve devletin içinde tanımlanmaktadır.

Ailenin tek bir tanımını yapabilmek mümkün görünmemekle birlikte Türk Aile Yapısı Özel İhtisas Komisyonu tarafından yapılan tanım hem psikolojik hem ekonomik hem de kültürel bağlamı içermesi bakımından uygun gözükmektedir. Bu tanımın bir eksiği şudur ki; bileşimi yasal dayanakla sınırlayarak dinsel evliliklerin sonucu oluşan aileleri göz ardı etmektedir. Eksiği olmakla birlikte,  bu tanıma göre aile kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan; bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımlarının sağlandığı ve düzenlendiği temel birimdir ( Nazlı, 2000). 

2Ailenin İşlevleri 

Toplumun temel yapı taşı olarak tanımlanan ailenin işlevlerini özetleyecek olursak;

-          Ev halkının devamlılığını sağlama: Beslenme, barınma, eğitim gibi temel ihtiyaçların sağlanması için zaman, enerji ve maddi kaynak yaratma.

-          Sınırları düzenleme: Aileyi geniş aile, çevre ve toplum gibi diğer sistemlerden (dış sistem) ayıran sınırları ve aile içindeki alt sistemlerin sınırlarını belirleme.

-          Kimlik görevlerini yönlendirme: Cinsel kimlik, cinsiyet rolleri, sosyal gelişim alanlarında üyelerin benlik kavramlarını oluşturma.

-          Ailenin duygusal atmosferini yönetme: Üyelerin duygusal gelişimi ve destekleme, üyeler arası işbirliği, çatışma çözümü, güç ve kontrol stratejilerini geliştirme.

-          Aile Yaşam Döngüsündeki Değişimleri Yönetme: Aile yaşam döngüsü bir ailenin ömrünü ve ömrü boyunca geçirdiği gelişim evrelerini anlatır. Çocuk sahibi olmak, çocuklarına evden ayrılışı, emekli olmak, büyük ebeveynlerin yaşlanması, eşlerden birinin ölümü gibi aşamalarda, ailenin gelişimsel görevine göre üyelerin ihtiyaçları karşılama ailenin en önemli görevlerinden biridir (Akt. Nazlı, 2000).

Ailenin işlevleri incelendiğinde bireylerin gelişim evrelerinin sağlıklı atlanıp atlanmamasının ailenin yapısına bağlı olduğunu görürüz. Tıpkı hücrelerin veya atomların organizasyonunun varlığın oluşumunu belirlemesi gibi ailenin toplumun temel birimi olarak tanımlanması da ailenin toplumsal yapıyı belirlediğini anlatmaktadır. Hücrelerdeki bozulmalar, aşırı çoğalmalar nasıl ki organizmada hastalığa yol açıyorsa ailede ortaya çıkan sorunlar da toplumsal yapıda bozulmaya yol açarlar. Aile işlevleri açısından bozulma ve sağlıklılık kavramları çeşitli kuramcı ve uygulayıcılar tarafından çeşitli şekillerde tanımlanmışsa da, bu tanımların en çok ortaklaştıkları noktalar normal/sağlıklı ailenin aşağıdaki özellikleri taşıdığını göstermektedir:

-          Psikopatolojik belirtiler yoktur.

-          Aile çoğunluğa uyuyordur.

-          Rol dağılımları ve kurallar bellidir.

-          Sınırlar belirgin ve de esnektir.

-          Üyeler kendilerini güvende, rahat hissederler.

-          Üyeler birbirleriyle iletişimden memnundurlar.

-          İletişimleri, açık, sıcak, akıcı kendini ifade biçimleri taşır.

-          İletişim şaka, mizah ve spontan davranışlar içerir.

-          Üyelerin olumlu benlik algıları vardır.

-          Üyeler birbirlerinin hayatlarına dair sorumluluk üstlenirler.

-          Üyeler bir başka üye için sorumluluk alır.

-          Belli bir ortaklaşmış değerler sistemi mevcuttur.

-          Stresli durumlar veya kriz durumlarında üyeler birbirine destek olurlar.

-          Sorun çözme kapasitesi mevcuttur ve hızlı işler (Dokur, 2001; Nazlı, 2000; Ivey, Ivey & Simek-Morgan, 1993).

Görüldüğü gibi sağlıklı aile özellikleri gerek ailenin bir bütün olarak dış dünya ile ilişkilerin düzenlenmesi gerekse aile içinde kişiler arası ilişkilerin düzenlenmesi şeklinde bireyin yaşantısındaki çok boyutlu yansımalarıyla değerlendirilmektedir. Aynı çok boyutluluk sağlıksız aile için de geçerlidir. Sağlıksız aile işlevleri bozulmuş, disfonksiyonel aile diye de tanımlanabilen fakat tek bir tipi tanımlamayan,  birden fazla aile işlevinin bozulduğunu anlatan bir kavramdır. Sağlıksız ailede ortaya çıkan belli başlı özellikleri özetleyecek olursak;

a.         Sınırlar sorunu:

Her ailede bireylerin neyi ne ölçüde yapabileceğini belirleyen sınırlar vardır. Tıpkı komşu ülkelerin bazen birbirleriyle çıkarlarının çatışması ve bazen örtüşmesinde olduğu gibi veya dünyanın herhangi bir ucundaki ülkenin bir başka uçtaki ülkenin işlerine karışmasında olduğu gibi bireyler arasındaki sınırlarda ihlaller, işgaller veya çok geniş ara bölgeler çatışma yaratmaktadır. Örneğin ergen bireyin odasına kapının vurulmadan girilmesi gibi aile üyelerinin bireysel sınırlarındaki belirsizlikleri, çocuğun ebeveynlerle uyuması gibi içiçe geçmişlik veya okuldan kaçan öğrencinin durumundan babanın haberdar olmaması gibi  kopukluk durumunda çatışmalar ortaya çıkar.

b.         Sistemler sorunu:

Aileyi eşler(karı-koca) alt sistemi, anne-baba(ebeveyn)alt sistemi, çocuklar alt sistemi ve kardeşler alt sistemi olarak üyelerin birbirlerine göre rolleri açısından alt sistemler halinde ele alan kuramcılara göre örneğin kardeşlerden birinin anne veya babanın rolüne soyunması gibi

rol karmaşaları çatışmaları doğurmaktadır. Geniş aileden birinin kararının tüm aile için bağlayıcı olması gibi farklı sistem düzeyleriyle aile sistemi arasındaki sınır belirsizlikleri de ailede sorunlar yaratmaktadır. Ülkemizde bu sorun  ailenin içinde bulunduğu dış sistemin “töre”leri uyarınca özellikle kadınların çeşitli şekillerde “ceza”landırılmasıyla trajik bir şekilde gündeme gelmektedir.

c.         Kurallar Sorunu:

Her ailenin kendine özgü kuralları vardır ama kuralların varlığı işlevselliği her zaman beraberinde getirmez, önemli olan kuralların niteliğidir. Kurallar belirginlik ve esneklik olarak adlandırabileceğimiz niteliklere sahip olmadıkları zaman ailede çatışmalar çıkar. Belirginlik, kuralların açık, net, tutarlı olması anlamındadır. Kural olarak söylenen şeyin herkesçe aynı anlama gelmesi, keyfi olarak değişmemesi, sürerlik arz etmesi gerekir. Örneğin  hafta içinde çocuğun belli bir saatte yatması gibi bir kural varsa bu saatin kaç olduğu net olmalıdır, çocuğa “geç oldu artık yatmalısın” demek belirsiz bir zamanı ifade edeceğinden işlevsel değildir. Kuralların bir gün öyle bir gün böyle, sürekli değiştirilmesi de tutarsızlık yaratacağından kuralı işlevsiz hale getirir. Öte yandan kuralların katı bir disiplin içerisinde yaşama geçirilmeleri de aile de zorluk yaratır çünkü bireyler hem gelişim basamakları boyunca hareket etmektedirler hem de günden güne çok hızlı bir şekilde değişen yaşam koşullarıyla karşı karşıyadırlar. Dolayısıyla duruma göre kuralların yenilenmesi anlamına gelen esneklik, bilinçli bir şekilde karar verilerek kuralın daraltılması veya genişletilmesini gerektirir. Esneklik tutarsızlıkla karıştırılmamalıdır. Örneğin çocukların gece yatısına arkadaşlarında kalabilme durumunu ele alalım. Anne baba, çocuğunu bir arkadaşının evine yatılı kalmaya göndermez, bu bir kuraldır. Anne babanın, çocuklarının arkadaşının ailesiyle tanıştıktan sonra kalma iznini vermesi ve diyelim ki karşılığında çocuğun arkadaşının da aynı şekilde eve yatılı kalmaya gelmesi koşulu getirilebilir. Bu durum kuralın esnetilmesi anlamına gelir. Söz konusu esneklik belli bir koşula bağlanmış olduğundan tutarsızlık engellenmiş olur.

d.         Sistemdeki Osilasyonu (Çifte Dalgalanma) Sorunları:

Sistemdeki Çifte Dalgalanma “aile yaşam döngüsü”ne benzemekle birlikte iki kuşağı bir arada büyük ebeveynlik-gebelik ve doğum noktasını dalgaların buluşması gibi iki dalga hareketi olarak gösterir.

Bu dalga hareketinin bir yerindeki kırılmalar örneğin bebeğin doğumundan sonra erkeğin evden uzaklaşması, başka ilişki arayışları  gibi durumlar çatışma yaratmaktadır. Bir başka örnek olarak orta yaşlılık dönemini yaşayan bir çifti ele alalım, bu çift bir yandan ebeveyn olarak flört ve evlilik dönemini yaşayan çocuklarıyla ritm tutturmak, bir yandan artık iyice yaşlanmış olan kendi ebeveynlerinin bakım sorunlarını aşmak durumundadır. Üç kuşağın da ritminin tutabilmesi için hazırlıklı olmaları gereken bir zamandır bu, aksi halde ortaya düzgün bir dalga hareketi değil çalkalanıp duran veya etrafa yayılan karmaşık bir hareket çıkar. 

 Bu çalkalanmalar bağlamında adını ister çifte dalgalanma sorunu, ister yaşam döngüsü sorunu koyalım, aile sorunları arasında yaygın olarak adı  geçen “orta yaş krizi”ne kısaca değinelim. Orta yaş krizinin varlığına ilişkin kesin kanıtlar bulunamamakla birlikte, destekleyen kanıtlar aşağıdaki gibidir (Cüceloğlu, 1997):

-          aile yapısında olan değişiklikler

-          meslek yaşamında ulaşılan aşama

-          ana-babalarla olan değişiklikler

-          bedensel yaşlanma ve ölümün kaçınılmazlığını anlama

Yapılan bazı araştırmalarda ebeveynlerde alkolizm, madde bağımlılığı, ve depresyona rastlanması aile işlevsizliğinin bir göstergesi olarak kabul edilmekte, cinsel taciz olaylarında ve ergen intiharlarında aileyi işlevsiz kılan faktörlerin  öneminden söz edilmektedir. Ebeveyn olma yaşının evlilik doyumu ve ebeveynlik stresiyle ilişkisinin incelendiği bir araştırmada 35 yaşın üzerinde ebeveyn olmuş çiftlerin evlilik doyumunun diğerlerine göre daha fazla, ebeveyn olma stresinin ise daha az olduğu bulunmuştur. Türkiye’ de 500’den fazla aile üzerinde yapılmış bir araştırmaya göre ise görücü usulü evlenenler tanışarak evlenenlere göre, öğrenim düzeyi düşük ebeveynler yüksek olanlara göre, çalışmayan anneli aileler çalışan annelilere göre, ekonomik düzeyi düşük olanlar yüksek olanlara göre daha sağlıksız bulunmuştur (Nazlı, 2000). 

3. Aile Terapisi veya Aile Danışmanlığı

Sağlıksız aile özelliklerinin görüldüğü durumlar sorunun ortak olması, ailenin bir bütün olarak etki altında olması bakımından aile terapisini gerektirir. Örneğin ailede gelişim bozukluğu olan bir çocuk varsa, çocuğun durumu anne baba ve kardeşleri, hatta geniş aile sistemini ilgilendirmektedir. Richter’e (1991) göre aile üyelerinden birinde ortaya çıkan bir belirtinin diğer bir aile üyesiyle kendine özgü bir bağımlılık taşıdığı durumlarda, örneğin kaygı bozukluğu olan bir anne çocuğuna aşırı yapışmış ve çocuğuna aşırı koruyucu yaklaşıyor olabilir, çocukta ortaya çıkan belirtilerin de takip edilmesi gerekmektedir. Boşanma ve yeniden evlilik gibi dönüm noktalarının öncesinde, cinsel işlev bozukluklarında, ergen-aile ilişkileri konularında aile terapisi yaklaşımı uygun görülmektedir. Her klinik vakanın terapiye gelmeyebileceğini ve her terapiye gelen vakanın klinik olmayabileceğini akılda tutmakta yarar vardır (Dokur, 2000-2001).

Özellikle modern sanayi toplumlarında, evli olarak ya da değil, her birey en az bir aile sistemine dahildir. Bir ailenin üyesi olarak bireyin kendi ihtiyaçları ile aile sisteminin ona sundukları arasında dengesizlikler oluşması neredeyse kaçınılmazdır. Bir ailede bağımsızlaşmak ve kendi kararlarını almak çabası içindeki bir genç kendisine yol göstermeye çalışırken onu kısıtlayan anne-babasıyla ister istemez çatışacaktır. Yeni evlenen bir çift evlerine yeni alacakları beyaz eşyalara ne kadar para ayırmaları gerektiği, bayramda hangisinin ailesine ziyaret yapılacağı gibi konularda birbirlerine ayak uydurmakta güçlük çekeceklerdir. Boşanmak üzere olan bir çift yeni yaşantılarını kurarken, hem kendileri hem de çocukları için nasıl bir düzen getirmeleri gerektiğiyle ilgili kararsızlıklar yaşayacaklardır. Her ne konuda olursa olsun aile danışmanlığı, bireye aile içindeki yerini uyumlu şekilde konumlandırmasına yardımcı olacak bir yaklaşım biçimidir.

Sonuç olarak aile terapisi veya aile danışmanlığında bireylerin kendi duygu düşünce ve davranışlarını bir bütünlük çerçevesinde anlamalarına, aynı zamanda ister eşi ister çocuğu olsun bireylerin birbirlerini anlamalarına ve empatik bir duyuma ulaşmalarına yardımcı olmak esastır. Terapist veya danışman her bir aile üyesine eşit mesafede bulunmaya gayret ederek, eleştirel veya yargılayıcı olmayan bir şekilde üyelerin çatışmalarını çözmelerine ve uygun müzakere yöntemleriyle üyelerin karşılıklı adımlar atmalarını sağlamaya ve belli bir hayat ahengini yakalamalarına yardımcı olmaya çalışır. Bu süreç her ailenin ihtiyacına göre bazen birkaç oturum, bazen sekiz-on oturum boyunca ağırlıklı olarak bireylerin sözel paylaşımına dayalı, çoğunlukla terapistin drama, terapi kartları, aile ağacı gibi tekniklerle destekleyerek aktif rol aldığı sistematik bir yardım hizmeti olarak tarif edilebilir. 

4. Danışan Hakları Açısından Başvuruda Dikkat Edilecek Konular 

Aile danışmanlığı ve aile terapisinden yararlanmak isteyen bireylerin başvurdukları kurumların yeterliliği konusunda bilinçli olmaları önemlidir. Günümüzde emlakçılık, kuaförlük, yurtdışı eğitim organizasyonu, eğlence hizmetleri gibi pek çok alanda “danışmanlık” kavramının kullanılması bir kavram kargaşası yaratmaktadır. Ne yazık ki etik konularda dar açılara sahip bazı bireylerin kendilerinden menkul bazı sıfatlarla kartvizitler ve broşürlerle tanıtım yaptıkları ve kendilerini çevrelerine ve danışanlara   “danışman”, “uzman”, “eğitici” olarak tanıttıkları görülmektedir. Bu yüzden danışanların bilgi istemelerinin en doğal  hakları olduğu gerçeğinden hareketle herhangi bir kurumdan danışmanlık almak isteyen kişilerin hangi kriterleri/ölçütleri esas almaları gerektiği ile ilgili bazı yol gösterici fikirler yazmayı uygun buldum:

1)      Danışmanın/terapistin lisans diplomasını (en az dört yıllık bir eğitim gerektirir) uzmanlık/yüksek lisans (diğer adı da master olan bu ünvanı alabilmek, lisansın üzerine iki yıllık bir yıllık eğitim gerektirir) varsa doktora eğitimi (lisansın veya yüksek lisansın üzerine dört yıllık eğitim gerektirir) ile ilgili diplomaları hakkında ayrıntılı bilgi edinin. Bu soruları rahatlıkla sormalısınız.

Danışmanın/terapistin bu diplomaları hangi üniversitenin hangi bölümünden aldığını sormak hakkınızdır. Örneğin Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesinden mezun olduğunu söylemek yanıltıcı olabilir. Tarih öğretmeni olup da birkaç haftasonu eğitimle “terapist” mertebesine erişen kişiler olduğunu duymaktayız. Bunun ötesinde işletme masteri (yüksek lisans) yapıp birkaç aylık sertifika programıyla kendilerini “uzman” olarak tanıtan kişiler olabilir. Hatırlayın ki kasten verilen eksik bilgi de sizi yanıltır ve etik dışı bir davranıştır.

2)      Başvuruda bulunduğunuz uzmanın çalıştığı spesifik alanlar veya konularla ilgili (cinsel terapi, yas terapisi gibi, dikkat eksikliği/hiperaktivite, depresyon, kaygı ,panik bozukluklar vs. gibi) bilgi ve deneyimini sorgulayın. Diplomaları bu konuları çalışmaya yeterli olmayan pekçok kişi bu konularda yerine getiremeyecekleri vaadlerle hem kendilerini hem danışanlarını hayal kırıklığına uğratmaktadır. Henüz yüksek lisansını tamamlamak üzere olan birinin eksik bilgi ve deneyimle “cinsel terapi yapıyorum” veya “bilişsel davranışçı terapi yapıyorum” diyerek etik ihlal yapmaktadırlar. Çünkü “terapistlik” birkaç aylık eğitimle kazanılabilecek bir unvan değildir, temelde psikiyatri, psikoloji, psikolojik danışmanlık, sosyal hizmetler, zihin engelliler öğretmenliği, dil ve konuşma terapistliği gibi üniversitelerin ilgili alanlarından mezun olunması gerekmekte, bunun üzerine de terapi ekollerinin eğitimini veren kurumlardan (üniversite veya özel enstitülerden) yüzlerce saat eğitim alındıktan sonra sertifika edinilmesi gerekmektedir.

3)      Deneyim önemlidir. Başvuruda bulunduğunuz kişinin mesleki deneyimlerini nerede edindiğini sorgulayın. Bu konularda uçlarda düşünmek kişiyi her zaman hataya götürür, “ne deneyimli olan iyidir” hatasına düşün, ne de gençliğin ve diplomaların parlaklığı gözünüzü kamaştırsın. Bilgi ve deneyimin bileşimi üzerinden hesap yapmak en doğrusudur, unutmayın ki “bilmediğini bilmek bir meziyettir” ve yardım alacağınız uzmanın “kendi sınırlarını bilmesi” ve gerektiğinde sizi oyalamadan bir başka uzmana yönlendirmesi çok önemlidir.

4)      Her zaman birebir geçerlilik taşımasa da yardım alacağınız danışmanın veya terapistin mesleki örgütlere üye olup olmaması da mesleğe bağlılık ve alanına yakınlığı ile ilgili bir gösterge olabilir. Uzmanların katıldığı kongre sempozyum gibi mesleki gelişimlerine katkıda bulunan eğitimler, makale, bildiri, kitap gibi yayınlara sahip olmaları da danışanlar açısından önemli veri kaynaklarıdır.

KAYNAKÇA

 

Cüceloğlu, D. (1997). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Dokur, M. (2000-2001). İstanbul Aile ve Evlilik Terapileri Enstitüsü Temel Eğitim

Ivey, A. E., Ivey, M. B. & Simek- Morgan, L. (1993). Counseling and Psychopathology. Boston: Allyn and Bacon.

Nazlı, S. (2000). Aile Danışması. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.

Richter, H. E. (1991). Hasta Aile. Çev. Günsel Koptagel- İlal. İstanbul: Yaprak Yayınları.